Y.ç.p.l

   
  Yenidoğan Çok Programlı Lisesi,Sancaktepe,12TMA Sınıfı,y.ç.p.l
  Psikoloji Notları
 

 

 PSİKOLOJİ’NİN TANIMI : Modern psikoloji,oldukça yani bir bilim dalıdır;ancak psikolojinin konularının ortaya çıkışı felsefenin başlangıcına dayandırılabilir.psikoloji isminin babası “Aristo”dur.18.yüzyıla kadar felsefenin içinde ele alınan psikoloji, “WilhelmWunt” tarafından 1879 yılında,deneysel psikoloji labaratuvarının kurulması ile felsefeden ayrılarak bilimler sınıflaması içinde yer almaya başlamıştır.Psikolojinin bağımsız bir bilim olmasında fizyolojisinin etkisi olmuştur.Bunun yanında fizik ve kimya alanındaki gelişmeler-özellikle ilaç yapımı-psikoljinin doğuşunu hızlandırmıştır
             Psikolji,psyche(ruh)ve logos(bilgi) terimlerinin birleştirilmesinden doğmuş bir kavramdır.Aristo, “peri psyche-ruh üzerine”adlı eserinde bugün de incelenen bazı psikoloji konuları üzerinde durmuştur.Ruh, pek çok filozofun üzerinde durduğu konulardandır;ancak
Felsefe içinde psikoloji bilgileri kurgu olmanın ötesine geçememiştir.Günümüzde ise psikoloji
“Ruh” u incelemez.Günümüzde psikoloji,insan ve hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalı haline gelmiştir.Ruh ve benzeri gibi kavramlar bilimin konuları içine girmezler.
             Tüm bilim dalları nesnel(somut)olayları,konuları,nesneleri kendine konu edinir.Duyu organlarıyla algılanamayan,gözlem yapılamayan,üzerinde deney yapılarak test edilip ölçülemeyen hiçbir konu bilimin konusu olamaz.Ruh,tanrı,ölüm gibi konularla bilim ilgilenmez.
          Özetle,psikoloji ismi bu bilim dalının çok eskilere dayanmasından kaynaklanır.
İnsan davranışlarının sebepleri çok eskilerden beri merak konusu olmuş,davranış 17.yüzyıla kadar doğa üstü güçlerle açıklanmış; fizyoloji ve kimyanın gelişmesiyle insan davranışlarının kökeninde insanın bedeni ve beyni esas alınmaya başlamıştır.Bu açıklamalara göre psikoloji,
bir bilim dalıdır.Psikoloji,belirli yöntemlerle gözlemler, deneyler,ölçümler yapar.Bunları betimleyici ve yorumlayıcı ilkeler halinde sistematik hale getirir.                                              NEDEN PSİKOLOJİ BİLİMİ HAYVAN DAVRANIŞLARINI DA İNCELER?
         Psikoloji’nin asıl amacı insan davranışlarını anlamak ve çözümlemektir;ancak bu amaca yardımcı olacağı düşüncesiyle hayvan davranışlarını da inceler.Psikoloji,araştırma- 
larında bunun yapılmasının temel nedenleri:
-İnsan ve hayvan davranışlarını karşılaştırmak
-İnsan ve hayvan davranışlarının(şempaze türleri)benzerlik göstermesi
-İnsanlara uygulanamayan bazı deneylerin hayvanlara uygulanması
-Hayvan gelişiminin daha kısa olması nedeniyle daha kolay gözlem yapılabilmesi
 DAVRANIŞ’IN TANIMI: Davranış,organizma(canlı bir varlığı oluşturan organların bütünü)tarafından yapılan ve ölçülebilen her türlü eylem olarak tanımlanır.Ancak davranış,yalnızca görülebilen,işitilebilen vucut hareketleri değildir.Davranış günümüzde duyguları,tutumları ve zihinsel süreçleri(düşünme,hayal kurma,problem çözme v.b) de
kapsamaktadır.Sonuç olarak davranış,dolaylı ya da doğrudan gözlenebilen,ölçülebilen,test edilebilen her türlü eylemdir.Radya dinlemek,bir düşünceyi savunmak,hayal kurmak,
okumak,düşünmek, çalışmak,üzülmek,korkmak,kaygılanmak,umutlanmak,heyecanlanmak,
unutmak,hatırlamak...
                          DAVRANIŞ İÇİN GEREKLİ ŞARTLAR :
       Bir organizmanın kendi dışındaki dünya ile bağlantı kurabilmesi(duyum olayının gerçekleşmesi)için gerekli olan şartlar :
        1)Bir uyarıcının olması : Duyu organlarını harekete geçiren her türlü etkilere “ uyarı” adı verilir.Organizmanın alıcı sinir uçlarına etki edebilen her türlü enerji değişikliğine “uyarıcı” da denebilir.Bazı uyarıcılar herkes tarafından koloylıkla gözlenebilen işitilebilen uyarılarken,   bazı uyarıcılar sadece bir kişi tarafından duyulabilir.(diş ağrısı gibi)
       2)Duyu organlarının sağlam ve yeterli olması : Uyarıcılar duyu organları aracılığı ile alındığı için,duyu organlarının çeşitli nedenlerden dolayı sağlam ya da yetersiz oluşu uyarıcıların alınmasını engelleyeceğinden davranış meydana gelmez.Sağır birine seslendiğimizde bizi duymayacağından bize bakmayacaktır. İnsanların duyu organlarının uyarıcılar karşısındaki duyarlılığı farklı farklıdır.
       3)Uyarıcıların şiddetinin “duyum eşiği”ni geçmiş olması : Duyum eşiği,kişinin bir uyarıcıyı farketmeye başladığı noktaya denir.Duyu organlarının bir uyarıcıyı farketmeye başladığı en alt noktaya “Alt eşik” uyarıcının artık farkedilemeyecek kadar şiddetlendiği en üst seviyeye “Üst eşik”adı verilir.
      Her duyu organının kendisiyle ilgili uyarıcıları farketmeye başladığı bir alt bir de üst eşik vardır.Örneğin,insan kulağı 20 ila 20000 frekansları(birim zamandaki titreşim sayısı)duyabilme yeteneğine sahiptir.Bu sebepten dolayı karıncanın ayak sesini ya da dünyanın dönerken çıkardığı sesi işitemez.
4)Şiddeti değişen bir uyarıcının farkedilebilmesi için uyarıcının farklılaşma eşiğini geçmesi gerekir : Farklılaşma eşiği,şiddeti değişen bir uyarıcının şiddetinin değiştiğinin anlaşılabil-
mesi için gerekli olan asgari miktara denir.Örneğin, ellerimize biri 15 gram diğeri 16 gram olan iki ağırlık konulsa,hangisinin daha ağır olduğunu bilemeyiz;çünkü iki ağırlık arasındaki farkı anlayabilmemiz için ikinci ağırlığın en az 20 gram olması gerekir. Hem duyum eşiği hem de farklılaşma eşiği insandan insana farklılık gösterir.
                          DAVRANIŞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER:
    1)Organik faktörler : Organizmanın yaşının,cinsiyetinin,iç salgı bezlerinin,sinir sisteminin davranışlarında etkisi vardır.Örneğin oyuncakçı önünden geçen dede ile torunun davranışları farklılık gösterir.
    2)Psikolojik durum : İnsanın duyguları,heyecanları,korkuları,ilgileri gibi özellikleri davranışı etkiler.
3)Organizmanın içinde bulunduğu çevre : İçinde bulunulan çevre(tabiat şartları,renk,ısı-ışık,soğuk,sıcak gibi)ve sosyal çevre(aile,arkadaşlık,komşuluk,okul,meslek çevresi gibi)davranışları etkiler.
4)Geçmiş yaşantı ve deneyimler :
5)Tutum ve beklentiler :Kişinin bir olay veya duruma ilişkin duyguları,düşünceleri, bilgileri,inançları tutum ve beklentilerini(davranışlarını)belirler.
            PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİM DALLARI İLE OLAN İLİŞKİSİ :
 1)Fizyoloji:Fizyoloji,organizmayı oluşturan organları inceler.Sinir sistemi,duyu organları,iç salgı bezleri,cinsel hormonlar insan davranışlarını biçimlendiren etkilere sahiptirler.Kuruluş aşamasında psikoloji,fizyolojinin etki alanında fazlaca kaldığından,Fizyolojinin kavramlarını
 kendi litaretürüne-organizma gibi-almıştır.
 2)Pskiyatri::Akıl hastalıklarının teşhiş ve tedavisiyle uğraşan tıp biliminin alt dalıdır.A-normal davranışların çözümlenmesi,tanınması ve tedavi edilmesinde psikoloji ve pskiyatri birlikte hareket ederler.
 3)Sosyoloji:Sosyoloji toplumu inceleyen bilim dalının adıdır.Bireyin davranışları toplumdan,kültüreden etkilendiğinden psikoloji sosyolojiden yararlanır.toplumu tanımak bireyi tanımak için anahtardır.
 4)Ekonomi:Doğadaki kıt kaynakları insan için en verimli şekilde nasıl kullanılabileceğinin verilerini sunan bir bilim dalıdır.Günümüzde ekonomik ilişkiler insanların hayatını yönlendiren temel etmen olduğundan psikoloji üretim,tüketim,bölüşüm ilişkilerini bilmek için ekonomi biliminin verilerinden yararlanır.                                                                                 5)Siyaset bilimi: Psikoloji yönetim biçimlerinin insan davranışlarını nasıl etkilediğini bilmek için siyaset biliminden yararlanır.Siyaset bilimi ve diğer sosyal bilimler de insan psikolojisi-
nin toplumsal ilişkileri nasıl şekillendirdiğini de bilebilmeleri için de psikolojiden yararlanrlar.
  6)Coğrafya:Doğa koşulları ve iklimin insan davranışları üzerindeki etkisi önemli olduğundan psikoloji coğrafya ile ilişki içinde olmalıdır.(Neden tehlikeli olmalarına rağmen insanlar krater çevrelerinde köyler kurarlar?)
                             PSİKOLOJİDE YAKLAŞIMLAR
          Psikolojinin amacı,insan davranışlarının hangi gerekçelerle ortaya çıktığını açıklamaktır.Psikolojinin ilgilenmesi gereken konular ve kullanılması gereken yöntemler hususunda ortaya çıkan farklı yaklaşımlar psikolojide “ekoller” olarak tanımlanır.Ekol,bir bilim alanında farklı yaklaşım ve yöntemleri ifade eder.
1)Yapılsalcılık:Temsilcileri;W.Wundt,Titcherer’dir.
19.yüzyılın sonlarında ortaya çıktığı için çağın kimyasından etkilenerek,aklın ayırabileceği
Öğeleri incelemeye yönelmiştir.Yani yapısalcılara göre davranışlar bilinç öğeleri ile oluşmaktadır.Bu zihinsel öğelerin ayrıştırılması ve bilinmesi davranışın da bilinmesini sağlayacaktır düşüncesindeydiler.Yapısalcılar zihinsel süreçlerin bilinebilmesi için “içe bakış”adını verdikleri bir teknik kullandılar.Bu tekniğe göre kişi,herhangi bir uyarıcı karşısında olabildiğince ayrıntılı olarak neler hissettiğini anlatacaktır.Bu yolla zihinsel öğeler bilinecek,davranışlar aydınlatılacaktır.
        Bu yaklaşımın insan davranışlarını anlamada neden yetersiz olduğunu,bize neden objektif bilgiler veremiyebileceğini tartışınız?
2)İşlevselci(fonksiyonalist)yaklaşım :Temsilcileri;William James-John Dewey; 20. yüzyılın başlarında Darwin’in “ evrim teorisi”nden etkilenerek ortaya çıkan bir yaklaşımdır.
İşlevselciler,davranışın ve zihinsel süreçlerin yaşanan çevreye uyum ile ilgili olduğunu savunmuşlardır.(doğal seleksiyon)Davranış,işleve yönelerek,yalnızca zihnin yapısını
değil,zihinsel yaşamın çevreye uyumdaki işlevini de araştırır.Bu yaklaşıma göre,davranışın anlaşılması ya da bilinmesi için ön koşul,davranışın taşıdığı işlevdir;O davranışın neden yapıldığıdır.
 3)Biyolojik yaklaşım : Adolf Meyer, bu yaklaşımın öncüsü ve temsilcisidir.1880’li yıllarda ortaya çıkmıştır.Meyer,insanı biyolojik bir bütün olarak kabul eder.İnsan davranışlarını anlamanın yolunun onun biyolojik yapısının çözümlenmesinden geçmektedir.Bu yaklaşım,
insan davranışlarının belirleyicileri olarak psikolojik ve sosyolojik süreçleri gözardı etmeden,beyin bio-kimyası,nöro-biyolojik süreçler(sinirleri inceleyen tıp dalı) ve genetik üzerinde durur.Davranışları iyi anlayabilmek için beyin ve sinir sisteminin bio-kimyasal işleyişini incelemek gerektiğini savunurlar.Çünkü davranışlar,uyarıcıların beyni ve sinir sistemini biokimyasal olarak etkilemesi ile biçimlenir.
4)Gestalt Ekolü(Bütünselci Yaklaşım):W.Köhler,K.Kaffka,M.Wertheimer bu ekolün önemli temsilcileridirler. 1900’lü yılların başlarında ortaya çıkan bu yaklaşım,öncelikle diğer yaklaşımların “Parçacı”olmasına karşı çıkar.Çünkü davranışlar çeşitli öğelerin birleşiminden oluşmaktadır.Yaşantı ve davranışlar bir bütündür.Bu bütünün bir parçasında meydana gelen bir değişme,diğer bölümleri de doğrudan etkiler.Bütün parçalardan farklı bir özellik taşır.İnsan çeşitli fonksiyonların toplamından oluşan bir canlı değildir.O halde insanı bir bütün olarak incelemek gerekir.Örneğin,üzgün bir insanı,farklı mimik ve jestleriyle birarada düşünerek,algılayarak kavrarız.Bu ekole göre psikoloji tümden-gelim yöntemini ullanmalıdır.Günümüzde okuma-yazma öğretiminde bütünden parçaya doğru bir geçişe yönelinmesinde geştalt ekolünün etkisi olmuştur.Geştaltçılara göre,yaşantı öğelere bölünemez bir bütündür.Yaşantı incelenirken öğelerarası ilişkiler,etkileşimler bütünlük içinde dikkate alınmalıdır.Davranışa bu bütüncü bakış açısı ile eğilmelidir.
 5)Davranışçı Yaklaşım(Bihevyorizm): Temsilcileri; John Watson,İvan Pavlow.
  1900’lü yıllarda “İçe bakış” tekniğini reddederek psikolojinin yalnızca tek tek davranışlarla ilgilenmesi gerektiğini öne süren bir yaklaşımdır.Onlara göre “içe bakış” tekniği her organizmaya uygulanabilen bir yöntem değildir.Örneğin konuşmayı yeni öğrenmiş bir çocuğa ya da beyin işlevleri tam çalışmayan hastalara “içe bakış” tekniğiyle duygularını öğrenemeyiz.Ayrıca kişi kendi duygularını aktarmak istemeyebilir ya da aktarmada güçlük çekebilir.Bu nedenden doloyı yapısalcıların öne sürdükleri “içe bakış” tekniğini reddederler.
“içe bakış” yerine gözlem tekniğini uygulayıp tek tek davranışları gözlerler.Davranışların içgüdüsel ve doğuştan olduğunu yadsıyan J. Watson,tüm davranışların öğrenme yoluyla edinildiğini savunur.Kısacası bu ekole göre,davranışların gözlemlenebilen yönleri ele alınmalıdır.
6)Psikodinamik Yaklaşım :1920’li yıllarda Sigmund Freud tarafından ortaya atılmıştır.Bir tedavi yöntemi ve kişilik teorisidir.Şimdiye kadar görülen tüm ekoller insanın bilinçli hallerinden bahsetmişler,ilk defa Freud, “bilinçaltı” kavramını kullanarak insanların bir çok davranışının temelinde “bilinçaltı”nın olduğunu savunmuştur.Freud’a göre her insanda “cinsellik” ve “saldırganlık”denilen temel iki güdü bulunmaktadır.İşte bu iki temel güdü davranışlarımızınŞekillenmesinde etkili rol oynamaktadırlar.Toplumsal baskının Yoğun
 yaşandığı toplumlarda bu güdüler tam doyurulamaz.(tuvalet kapılarının arkalarına neden yazı yazarlar?)Bu ekolünözü “bilinçaltı” kavramına dayanır.Bilinçaltı,insanın başından geçen hoşlanmadığı olayların zihinde tutulduğu yerdir.İnsan hoşuna gitmeyen bu olayları
 sanki yaşanmamış gibi unutmak ister.Oysa unutulduğu sanılan bu hoş olmayan anılar bilinçaltında gizlenmekte,zamanla davranışın normalden sapmasına neden olmaktadırlar.
Freud bilinçaltına itilen duyguların hemen hemen hepsinin bastırılmış cinsel duygular olduğunu savunur.Freud’a göre bilinçaltına itilen doyurulamayan istek ve arzular bilincin alanına;
-Davranış bozuklukları olarak
-Dil sürçmeleri olarak
-Rüyalar vasıtası ile
-sanat yapıtları olarak çıkar
        Freud’a göre davranış bozukluklarının ya da akıl hastalıklarının tedavisinde başarılı olabilmek için bilinçaltına itilen istenmeyen duyguların bilinç üstüne çıkarılması gerekir.Bunun için Hipnoz ve Serbest çağrışım tekniği kullanılır.Klinik psikolojisinin temeli bu teoridir.Freud insanın sadece biyolojik bir varlık olmaması,onun aynı zamanda toplumsal bir varlık olması nedeniyle ahlaki yapıya sahip olduğunu;Bu ahlaki yapı(süper-ego der)aracılığıyla insanın iki temel güdüsü(saldırganlık ve cinsellik)kontrol altında tutulduğunu ifade eder.
7)Hümanistik Yaklaşım : İnsanın,güven,sevgi,saygı gibi psikolojik ve toplumsal gereksinimlerini esas alan yaklaşımdır.Bu ekole göre insan yaşamının tüm süreçleri yaşadığı olayları etkiler.Ayrıca her insan kendine özgü özellikleri olan bir varlıktır.Psikologlar insanları incelerken kişisel farklılıkları göz önüne almalılardır.Bu yaklaşımı benimseyenler insanı merkeze almışlardır.
İnsana bakış açıları davranışçı ekolden ve psikanalistlerden farklıdır.Bu iki yaklaşım insanı tepkide bulunan varlık olarak gördükleri halde,hümanistik yaklaşımı benimseyenler,insanı pasif olarak değil,aktif olarak görürler.İnsanı,gelişme gücünü kendinden alan,oluşum halinde olan bir varlık olarak ele alırlar.Bunlara göre çevre önemli değildir.çünkü insan içinde bulunduğu çevreye göre davranır.İnsanlar içinde bulundukları durumları kendilerine göre algılar ve bu algılara göre davranışlarda bulunur.Algılamada iç faktörlerin yanında kişinin o andaki ihtiyaçlarının,inançlarının,geçmiş yaşantılarının etkisi vardır.Temsilcileri;Maslow -Rogers,C.Buhler,J.P.Sartre
8)Zihinsel(Bilişsel)Yaklaşım : Bu yaklaşıma göre,zihin dünyayı tanıyabilen ve anlayabilen bir etkinliktir.İnsan davranışlarının kökeninde,bilinç,dikkat,algı,bellek,düşünme gibi zihinsel etkinlikler vardır.Nitekim insanı hayvandan ayıran temel etmenlerden biri insanın bu zihinsel
 özellikleridir.Piaget’e göre,insanın zihinsel gelişimi düzenli bir sıra izler.Nasıl bir çocuk
önce emekler sonra yürürse; önce heceleri çıkarmaya başlar,sonra heceleri birleştirir,
konuşmaya başlar,somut cisimleri anlar,sonra soyut kavramlara ve genellemelere ulaşır.
                               PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI :
A)DENEYSEL ALANLAR :
         1)Gelişim psikolojisi : Bireyin fizyolojik gelişimine parelel olarak girdiği gelişim dönemlerine ait davranışlarını inceler.Örneğin çocukluk dönemi,gençlik dönemi,ergenlik dönemi gibi...
           2)Sosyal Psikloljisi :Birey-Toplum etkileşimi ile ortaya çıkan davranışları inceler.
Konuları;Kamuoyu,Propaganda,Liderlik,İletişim,Tutumlar
          3)Klinik Psikolojisi : Davranış bozuklukları ve uyum sorunları ile ilgilenen psikoloji alt dalı.Bunların teşhis ve tedavisi için yöntemler geliştirir.  
B)UYGULAMALI PSİKOLOJİ DALLARI :                                                                                        
           1)Eğitim psikolojisi :Öğrencilere test uygulayan ve rehberlik eden danışman psikologlar okul psikoloğu olarak adlandırılır.Testler ve mülakatlar yoluyla öğrencilerin okulla ilgili sorunlarını anlamaya çalışır.Eğitim psikolojisi bulguların eğitime uygulanması ile ilgilidir.Öğrenci-öğretmen ilişkisinin düzenlenmesinde ve eğitim tekniklerinin geliştirilme-
sinde katkısı olmuştur.Hangi konular kime nasıl öğretilmelidir?Eğitimde verim nasıl arttırılabilir?gibisorulara yanıt aramaktadır.
          2)Endüstri Psikolojisi : İnsan emeğinin üretimde en verimli biçimde kullanılmasında etkisi olan psikolojik faktörleri inceler.Personel seçimi,Personelin sınıflandırılması,
Personelin yerleştirilmesi,denetlenmesi,Çalışanlar arası ilişkilerin düzenlenmesi,
Çalışanlar arasında uyum ve koordinasyonun hangi ilkelere göre ayarlanacağı,Verimliliğin nasıl ve ne şekilde arttırılabileceği gibi konularla ilgilenir
          3)Danışmanlık Psikolojisi : Klinik psikolojisine göre daha hafif şiddetteki duygusal ve kişisel sorunlarla ilgilenir.Kişinin kendi yaşamının değişik yönleriyle ilgili kararlar vermesine
 yardımcı olabilecek bilgi ve yetenekleri kişide geliştirmeyi amaçlar.
         4)Klinik Psikolojisi : Psikologlar,duygusal bozukluklara tanı koyarak bunları
psikolterapitekniği ile tedavi etmeye çalışırlar.klinik psikologlar tıbbı tedavi uygulamazlar.
Klinik psikologlar araştırma alanında daha fazla faaliyet gösterirler;ancak ilaç yazma yetkileri yoktur.
                    PSİKOLOJİNİN YÖNTEM VE TEKNİKLERİ :
              İnsan ya da doğayı açıklamak için izlenen sistemli yola yöntem ya da metod adı verilir.Teknik ise bu yolda kullandığımız araçlar,araştırma biçimleridir.
A)BETİMSEL YÖNTEMLER :
    1)Test:Önceden hazırlanmış,güvenilirliği ve geçerliliği saptanmış sorular,incelenen bireye yöneltilir.Bireylerin belli özelliklerinin belirlenip o özelliklere göre tanımlanması ve sıralanması(ahmet en zekisi gibi)bu teknikle mümkündür.Örneğin;zeka testleri,yetenek testleri,kişilik testleri gibi
   2)Anket :Belli bir konuda düzenlenmiş soruların ilgili kişi ya da gruplara sorularak cevapların alınması biçiminde uygulanan tekniktir.
   3)Gözlem :
A)Doğal halde gözlem :Olayları oluş durumlarına müdahele etmeden izlemektir.Örneğin heyecananlanan birinin davranışlarını gözleyerek onda meydana gelen davranış değişikliklerini tespit etmek.İyi bir gözlem için şu hususlara dikkat edilmesi gerekmektedir :
-ihtisas sahibi kişilerin gözlem yapması
-gözlemci objektif olmalıdır
-gözlemci kamera ses kayıt cihazı,fotoğraf makinası gibi araçlar kullanabilmelidir
-gözlemci gözlem yaptığını belli etmemelidir(ederse insanlar gözlendiğini bildiğinden dolayı davranışlarını değiştirirler)
B)Sistemli gözlem :Bilimsel araştırmalarda doğal halde gözlem tek başına yeterli ve açıklayıcı olmayabilir.Bu nedenle kontrollü gözlem(koşulların araştırmacılar tarafından belirlendiği gözlem)kullanılır.Örneğin size anlattığım londra’daki çocuğa(önüne şeker konuluyor ve beş dakika yememesi isteniyor)yapılan deneyin koşulları bilim adamları tarafından hazırlanmıştır
4)Görüşme(mülakat) :İncelenen birey ile uzman kişinin karşılıklı konuşması yoluyla sorunu olan kişinin, sorunun temelinde ne ya da nelerin yattığını,sorunu ya da sıkıntısı olan bireyin bu sorunun,,sıkıntının ya da problemin üstesinden nasıl gelmesi gerektiğini telkinler yolu ile problemi olan kişiye aktarmasıdır.Ancak kişiler konuşurken çeşitli sebeplerden dolayı kendini tam olarak anlatamayabilir.Sorunlu insanların çoğu temelde sorununun özünü kavrayamaz zaten.İşte bu nedenle yardım alır.Ayrıca kişi kendini savunma eğilimindedir,insanların bir kısmı gerçeğiyle yüzleşmek istemeyebilir ya da gerçeğiyle yüzleşemez;çoğu insansa gerçeğinin farkında bile değildir.Bir insan çok iyi sosyoloji,psikoloji,felsefe bile bilse kendini farkedemeyebilir.Bu nedenle bu teknik yeterli değildir.
5)Vak’a İncelemesi :Psikolojik bozukluk gösteren kişilerin geçmişte yaşadığı özellikle olumsuz olayların saptanmasını içerir.İncelenen bireyin çevresini ve geçmişini soruşturma işlemidir.Klinik yöntemler yukarıda sözü edilen tüm betimsel yöntemleri içerir.İlgili psikologlar bu teknikleri kişilerin sorunlarını çözmede kullanırlar.
B)DENEYSEL YÖNTEMLER:
Deneysel yöntem incelenmesi istenen olaya müdahele ederek ya da deney için uygun koşullar yaratarak uygulanan yoldur.Deneysel yöntemin amacı psikolojik olaylar arasında neden-sonuç ilişkilerini saptamaktır.Deneysel yöntem iki aşamada gerçekleşir :
1)Hipotez(Varsayım):Doğruluğunu ya da yanlışlığını kanıtlamak amacıyla ileri sürülen geçici iddialardır.Psikolog,incelediği konu üzerinde ön hazırlığını tamamladıktan sonra, kafasında oluşan konuyu varsayım biçimine dönüştürür.
2)Deney : Varsayımı kanıtlamak ya da çürütmek amacıyla araştırmalar yapılır.
Deney sırasında genelde farklı gruplar arasında karşılaştırmalı sonuçlara varılması istenir.
Ancak gruplardaki deneklerin özelliklerinin birbirine benzemesine dikkat edilir.Deney aşamasında iki grup seçilir :
a)Kontrol grubu : Günlük olağan yaşam koşullarını değiştirmeden denetlenen grup
 b)Deney grubu : Günlük olağan yaşam koşullarından biri değiştirilen gruptur.
Örneğin uykunun ya da uykusuzluğun başarı veye başarısızlık üzerindeki etkileri incelenirken
Ön araştırmalar sonucu ortaya bir iddia(varsayım-hipotez)atılır.Varsayımı kanıtlamak için özellikleri birbirine benzeyen iki grup alınır.Normal uykusunu aldıktan sonra problem çözdürülen “ kontrol grubu”dur.Uykusuz bırakılarak problem çözdürülen grup ise “ deney grubudur.” Sonuçta iddia edilen varsayım kanıtlanır veya çürütülür.Deney esnasında şu iki değişken(deney esnasında farklı değerler alabilen ve ölçülebilen durum) kullanılır:
-Bağımsız Değişken:Deney sırasında deneyi yapanın isteğine bağlı olarak seçilen konudur.Bir başka deyişle sonucu etkileyen etkendir.Yukarıdaki örneğe göre uykusuzluk,
Deneyi yapan tarafından saptanmış bir değişken olduğundan dolayı “bağımsız değişken”dir.
-Bağımlı Değişken: Deney sırasında bağımsız değişkene bağlı olarak ortaya çıkan sonuçtur.Yukarıdaki örneğe göre uykusuzluğa bağlı olarak ortaya çıkan başarısızlık,bağımsız değişkene göre biçimlendiği için “bağımlı değişken”dir.
C)İSTATİSTİKSEL YÖNTEM:
Bilimler matematik verileri kullandığı oranda sonuçları açıklık ve netlik kazanır.Böylece tartışmalı sonuçlar yerini sayısal anlatımlara bırakır.Bilimlerde ölçme,deney ve gözlemler sonucu elde edilen verilerin sayılarla anlatılmasına “istatistik”adı verilir.Örneğin bu sınıftaki öğrenciler zekidir ya da aptaldır demek yerine; “ Bu sınıftaki öğrencilerin % 90’ının zeka bölümleri 60’ın üzerindedir.”demek daha açık ve net bir anlatım olacaktır.Psikoloji, incelediği bireyin farklı özellikler göstermesi nedeniyle ölçmeyi kullanır.
                ORGANİZMA VE ÇEVRE İLİŞKİSİ
Duyum:Çevreden gelen uyarıcılara karşı duyu organları yoluyla gösterilen tepkiye denir.Örneğin;sesin duyulması,kokunun farkedilmesi,nesnenin görülmesi
Algı:Duyumları yorumlama,onları anlamlı hale getirme süreci.Örneğin;sesin yan sınıftaki hakan hocanın sesi olduğunu tanımak...
                      ALGIYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1)Bireyin ihtiyaçları :Örneğin; aç bir insanın gözünün,sokakta yürürken lokanta tabelalarına takılması gibi
2)Mesleki özellikler :Uzakdoğu sporlarıyla uğraşan birinin uzakdoğu sporları malzemeleri satan bir mağazayı öncelikle farketmesi ve mağazanın vitrinine diğer mağazaların vitrininden çok takılması gibi.
3)Bilgi ve deneyimler:Bireyin önceden öğrendikleri,geçirdiği yaşantılar,ön yargıları algılamalarına etki eder.Örneğin;bitkiler konusunda hiç bir bilgiye sahip olmayan biri bitkinin yaprakları üzerindeki lekeleri farketmeyebilir.
4)Kişisel özellikler :İlgiler,yetenekler,tutumlar,hobiler vs.Örneğin;futbolla ilgilenmeyen birine beşiktaş fener maçını sorsanız,size; “de get baba ben maççı mıyım?”der.
5)Bireyin eriştiği zihinsel olgunlaşma düzeyi :Bizim orta okulda ya da lisede kafaya taktığımız şeyler ünüversite yıllarında önemini yitirir,aynı şekilde gençken bizim için önemli olan şeyler yetişkinlikte önemini yitirir.
6)Bireyin içinde bulunduğu toplum(kültür)yapısı :Bir Türk’ün el öpme adetini algılayışı ile bir almanın bu adeti algılayışı(anlam veremez,o yüzden algılayamaz;çünkü kültürel fark vardır.) farklıdır.
7)Bireyin o anki psikolojik durumu :Sinirli olduğumuz bir anda en sevdiğimiz insanların bile sözleri bizi rahatsız edebilir.
8)Uyarıcının şiddetinin az ya da çok şiddetli olması :Çok şiddetli bir ses ya da koku ,ister istemez kendisini bireye algılattırır.
9)Uyarıcının içinde bulunduğu ortam (Şekil-Zemin,Şekil-fon ilişkisi) :Örneğin;karanlık bir odada mum ışığı kendisini hemen algılatır.Yatay bir zemin
 üzerinde duran dikey bir cisim,yatay bir cisime göre daha çabuk farkedilir.
10)Bireyin algıya hazır olma durumu:Örneğin;bir yerde birarkadaşınızı bekliyor-
ken,başka birini arkadaşınız zannedebilirsiniz.O halde ilgiler,beklentiler de algıyı etkilerler.
ALGIDA SEÇİCİLİK :Bireyin dikkatini,ortamdaki birçok uyarıcı arasından sadece birine yoğunlaştırıp,diğer uyarıcıları farkedememe durumudur.Örneğin;bir çocuğun oyuncakları önce farketmesi,bir piyanistin konser salonunda sadece piyanoya odaklanması gibi
ALGIDA DEĞİŞMEZLİK :Nesnelerin o anda değişik biçimler ve boyutlarda görünmesine rağmen,o nesnenin eskiden olduğu gibi algılanması durumudur.Algıda değişmezlik üç şekilde karşımıza çıkabilir :
 A)Renk değişmezliği;Arkadaşımızın üstündeki mavi kazağı karanlıkta siyah olarak görmemize rağmen,onu yine mavi olarak algılamaya devam ederiz.
 B)Büyüklük değişmezliği :Uzakta duran bir kamyonu,yanımızdaki arabadan küçük olarak gördüğümüz halde,onu yine büyük olarak algılamaya devam ederiz. C)Biçim(şekil)değişmezliği :
 D)Derinlik değişmezliği :
ALGIDA ORGANİZASYON :Ortamdaki dağanık bir takım uyarıcıların organizma tarafından bir biçime sokularak bütün olarak algılanmasına algıda organizasyon(örgütleme-
algıda gruplama-algıda bütünlük)adı verilir.Örneğin,bulutlara baktığımızda onları parça parça değil bir bütün olarak algılarız.Uyarıcılar arasındaki benzerlik,yakınlık,ardışıklık,
karşıtlık,simetrik olma gibi özellikler algıda organizasyonu kolaylaştırır.Ancak her birey,aynı
uyarıcıyı aynı şekilde organize etmek(biçimlemek)durumunda olmayabilir.Ayrıca algıda organizasyonda yarım kalan şekillerin tamamlanarak algılanması da söz konusudur.Örneğin yarım kalmış bir köpek resmi gördüğümüzde zihnimizle bu resmi tamamlayarak algılarız.
UZAY ALGISI :Nesnelerin ya da olayların mekanda belli bir yere yerleştirilerek algılanması. Örneğin;kitap masanın üzerinde,cüzdan çantanın içinde gibi.
ZAMAN ALGISI :Nesnelerin ya da olayların belli bir zaman dilimiyle algılanması.Örneğin;
karın kışı algılatması.
ZAMANDA DEĞİŞMEZLİK :Süre aynı olmasına karşın,bu sürenin olduğundan daha uzun veye daha kısa algılanması.Örneğin sevmediğimiz bir dersteyken dersin 45 dakika değilde saatlerce sürdüğünü sanmamız,sevdiğimiz bir işle uğraştığımızda ise saatlerin nasıl geçtiğini fark edemememiz gibi.
                                            ALGI YANILMALARI
                           
1)İLLÜZYON :Nesnelerin ya da uyarıcıların yanlış olarak anlamlandırılması(algılanması)dır.
A)Fiziksel illüzyon :Her bireyin aynı şekilde gördüğü algı yanılmasına denir.Örneğin;dikine çizgili elbiseler giyinenlerin olduğundan daha uzun görünmesi,suya sokulan kalemin kırıkmış gibi görünmesi.
B)Psikolojik illüzyon :Karanlıkta bir ağacın hayalet gibi görülmesi,loş bir odada oyuncağın fare gibi görünmesi gibi.
2)HALLÜSİNASYON :Ortamda hiç bir uyarıcı olmadığı halde,bir takım sesler duyulması,
Hayaller görülmesi,nesneler insanlar görülmesi...Hallüsinasyon genellikle ateşli hastalık zamanlarında ya da psikoz(akıl hastaları)hastalarında görülen bir durumdur.Aynı zamanda normal insanlarda aşırı yorgunluk,alkol gibi durumlarda görülebilir.Ayrıca uyuşturucu madde de hallüsinasyona sebep olur.
                         ORGANİZMANIN UYUM FAALİYETLERİ
Organizmaya gelen uyarıcıların şiddeti her zaman olduğundan daha fazla veye daha az olabilir.Bu durumda organizmada birtakım uyumsuzluklar görülür.Bunlar;
1)Aşırı uyarılma :İçten ya da dıştan gelen uyarıcıların organizmayı her zaman olduğundan daha fazla etkilemesi durumudur.Örneğin;aşırı gürültü,aşırı sıcak...
2)Yetersiz uyarılma :İçten ya da dıştan gelen uyarıcıların organizmayı her zaman olduğundan daha az etkilemesi durumunda ortaya çıkar.Bir hücrede günlerce yalnız kalan biri yeter düzeyde uyarılmayacağından(ses,ısı,ışık,koku..vs.)dengesini kaybedecektir.
3)Dengeleme(Hemeostasis) :Bireyin aşırı ve yetersiz uyarılma sonucunda görülen dengesizlikleri kendi faaliyetleri ile (fizyolojik alanda)gidermeye çalışması süreci.Aşırı sıcak sonucu organizmanın ter atması,vucuda alınan fazla şekerin karaciğerde depo edilmesi gibi.
Bireyin ortaya çıkan dengesizlikleri sosyal ve psikolojik alanda giderdiği zaman,dengeleme, “uyum” adını alır.Örneğin sınıf içinde istenmeyen davranışlar sergileyen Ahmet’in dışlanbması sonucu bu davranışlarını bir süre sonra terk etmesinde olduğu gibi.
4)Alışma-Duyarsızlaşma :Bir uyarıcının sürekli sunulması sonucu davranışta görülen zayıflama ya da tepkide bulunmama eğilimine “alışma” denir.Örneğin bir parfümeri dükkanına girdiğimizde başlangıçta kokuları alabiliriz;ancak belli bir süre bu dükkanın içinde kaldığımızda kokuları alamaz hale geliriz.Psikolojik olaylarda olduğu gibi fizyolojik olaylarda da alışma söz konusudur.Örneğin;bir yakınını kaybeden birine sakinleştirici verildiğinde kişi sakinleşir.
Duyarsızlaşma,bireyin duygusal bir davranışını ortaya çıkaran durumla,tekrar tekrar karşı karşıya gelmesi sonucu bu davranışın zayıflaması olayıdır.Örneğin;uzun süre ailesini görmeyen bir kişinin ailesi ile buluşunca göstermiş olduğu duygusal tepkiyi ailesi ile sık sık görüşmeye başlayınca daha önce göstermiş olduğu duygusal tepkiyi vermemesi.
                                                      GÜDÜ(MOTİV)
Kişiyi davranışa hazırlayan,isteklendiren,yöneten etmenlerdir.Örneğin;açlık motivi kişiyi bir süre sonra yemek yeme davranışına yöneltecektir.Güdüler,fizyolojik ve sosyal güdüler olarak ikiye ayrılır.Fizyolojik güdüler;Öğrenilmeden yapılan ve kişinin yaşamına kaynaklık eden güdülerdir.Bu güdüler insanın yaşamı için birincil derecede önemlidirler.(uyku,dinlenme,
annelik,susuzluk,açlık,korunma,cinsellik...)Toplumsal Güdüler;Öğrenilmiş(eğitimle)güdüler-
dir.(Arkadaşlık kurma isteği,liderlik,başarılı olma,saygı görme,sevilme,ait olma...)Tüm güdüler kişinin ihtiyaçlarını gidermek için kişiyi harekete geçirirler.Kararsızlık durumlarında fizyolojik güdüler sosyal güdülere baskın gelirler.Bununla birlikte savaş ya da ihtihar gibi durumlarda sosyal güdüler fizyolojik güdülere oranla daha baskın durumdadırlar.
Motivasyon;güdülerin organizmayı davranışa hazırlaması,isteklendirmesi olayıdır.
İçgüdü :Doğuştan gelen,dolayısıyla öğrenilmeden yapılan,bir türün bütün fertlerinde aynı
şekilde görülen(Türe özgü),niçin yapıldığı organizmanın kendisi tarafından da bilinmeyen,
Otomatik olarak gerçekleştirilen,kalıplaşmış davranışlardır.İçgüdüler sinir sistemi gelişmemiş canlılarda(hayvanlarda)görülür.Örneğin;örümceğin ağ örmesi,arıların bal yapması...
DUYGU :İçten ya da dıştan gelen uyarıcıların organizmayı etkilemesi sonucu ortaya çıkan
“haz” ya da “elem” durumlarıdır.Duygular,kişilerde önyargıların oluşmasına neden olurlar.
Örneğin;sevdiklerimizin olumsuz yanlarını,sevmediklerimizin de olumlu yanlarını pek göremeyiz.
HEYECAN :Normal seyreden duygusal hayatımızda açık bir sarsıntı yaratan ve bazıfizyolojik göstergelerle beliren psikolojik olaydır.Heyecan esnasında kişide şu değişmeler görülür :
-Kan dolaşımının hızlanması
-Solunumda farklılaşma
-Kalp atışının hızlanması
-Kandaki şeker ve adrenalin miktarının artması
-Ağzın kuruması
-Salgı bezlerinin çalışma düzenin bozulması
-Deride ısı kaybı ya da fazlalaşması
-Titreme
Heyecan bir davranıştır.Bu nedenle temelinde güdüler yatar.Ancak her hangi bir güdü heyecana sebepiyet vermeyebilir.Bir güdünün heyecan yaratabilir nitelikte olması için;
-Kuvvetli olma(Örneğin;şiddetli bir gürültü)
-Aniden ortaya çıkma(Piyangodan ikramiye çıkması gibi)
NOT :Korku,sevinç,öfke ve keder birer heyecan çeşididir.
 
 
 
 
  Bu Siteye Bugüne Kadar 96496 ziyaretçiGirdi. (Resmi İstatislik)Kasderci  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol