Y.ç.p.l

   
  Yenidoğan Çok Programlı Lisesi,Sancaktepe,12TMA Sınıfı,y.ç.p.l
  Rehber görüş
 

                 ZAMAN ÇABUK GEÇİYOR MONA

                                                                               
Üstâd Sezâi KARAKOÇ o meşhûr aşk şiiri “Mona Roza”da böyle söylüyor:
“Zaman çabuk geçiyor Mona,
 Saat on ikidir söndü lambalar…”
 Evet Azîzân, zaman çabuk geçiyor. Yoksa sen zamanın çabuk geçtiğinin farkında değil misin? Okuldu, yemekti, içmekti, gezmekti derken kendini kaptırdığın dünya telaşesi içinde zamanın çabuk geçtiğini fark edemiyor musun?
Eğer böyleyse, vâh, vâh, eyvâh Azîzân! Gelip geçtiğini fark etmediğin bir şey nasıl değerlendireceksin? Zamanı en iyi şekilde değerlendirmen lâzım. Çünkü zaman kibrit-i ahmer. “Yüzüklerin Efendisi”ndeki Simego’nun dediği gibi, zaman bizim “kıymetlimiz”.
“Zaman” o kadar değerli ki; Allah(cc), zamana yemin ediyor: “Zaman and olsun…”(Asr) buyuruyor. Bu yeminin maksadı da insanoğlunun dikkatini zamanın üzerine çekmek. Allah(cc), insanı kendisi için yarattı. Kâinatta gördüğün her şeyi de insan için… İnsan için yarattığı varlıkların en mühimlerinden biri  “zaman”.
“Zaman” elindeyken kıymetini bil. Çünkü an gelecek “zaman” da ölecek. Allah’ın mahlûkunun içinde bâkî olan yâni  hiç ölmeyen var mı? Allah tarafından yaratılan her şeye mahlûk diyoruz. Zaman da sonradan yaratıldı. Yani mahlûk. Ezelî ve ebedî değil. Başlangıcı ve sonu var. Belli bir ömrü var. Eceli var. İnsan nasıl ölüyorsa, kuş ölüyorsa, kelebek ölüyorsa… Zaman da ölecek.
Ey Azîzân! “Bu zavallı muhterem de kafayı yemiş arkadaşlar.”  mı diyorsun, yoksa; “Vallâhi olur üstâd. Hint fakirleri bile havada bağdaş kurduktan sonra… Şu âlemde olmayacak iş mi var? Zaman da ölür. Allah rızası için biz de götürür gömeriz.” mi diyorsun?
İşkembe-i kübrâdan atmıyoruz Azîzân. Kitaba göre konuşuyoruz.  Kitab zamanın öleceğini söylüyor. İsrafil’in “sûr”a üflemesiyle zaman ölecek. Yani Kitab’ın haber verdiği ve bilimin doğruladığı kıyamet, zamanın ölümü demek. Kıyametten sonra artık zaman yok. Zamansızlık başlıyor. Zaman olmadığı için de yaşlanmak yok, eskimek yok, çürümek yok, ölmek yok... Zaman olmadığı için sonsuzluk var. Sonsuz bir hayat. Dört Kitab da bu sonsuz hayatı tasdik ediyor.
Bu âlemde bile zaman çok garip değil mi? Rüyâ görüyorsun. Sabah kalktığında rüyâda yaptığın marifetleri birine anlatsan asgarî yarım saat sürer. Adam seni dinlemekten sıkılır. Ama senin gördüğün rüyânın süresi ne kadar biliyor musun?  En fazla bir veya iki saniye. Hadi bakalım işin içinden çıkabilirsen çık.
Uzayda zaman var mı? Gerçi soruyu uzayda tarih var mı şeklinde sormak daha doğru olur. Dünyadaki gibi saat, gün, ay, yıl mefhumları(kavramları) uzay için geçerli mi? Uzayda kısmî zamansızlık var. Eğer tam zamansızlık olsaydı uzayda ölümün olmaması icâb ederdi. Uzayda da ölüm olduğuna göre… İşte tam zamansızlık, zamanın hepten yok olması “sûr”a üflenmesinden sonra… 
Ve işte o dem zamanın ne kadar kıymetli olduğu anlaşılacak. Sûra üflendiğinde… Dünyada boşu boşuna geçen her saniye için binlerce âh çekilecek. İşte o an dünyada yaşadığın elli sene, seksen sene yüz sene ömür sana ne kadar gelecek biliyor musun?
“(İnsanlar) kıyameti gördükleri gün dünyada ancak bir akşam yahut bir kuşluk vakti kadar kalmış olduklarını sanırlar” (Nâziât-46)
Dicle’nin bile serinletemediği Bağdat… Saddam’dan senelerce önceki Bağdat’dan bahsediyoruz tabi. “Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz!” denilen şehir…50 derece sıcak… Yollardan sanki alev fışkırıyor. Pazar yerinde bir ses duyuluyor:
“Sermayesi eriyen bu adama yardım edecek yok mu? Sermayesi eriyen bu adama yardım edecek yok mu?”
Bilgelerden biri, sesin geldiği yöne dönüyor. Bakıyor ki; adamın biri bir sepet buzu sırtına yüklemiş, o sıcakta eritmeden satma telaşında. Eriyen buzun suları ile adamın teri birbirine karışmış süzülüyor. Manzarayı gören bilge teessüründen bir çığlık atıp bayılıyor. Ayıldığında pazardakiler soruyorlar:
“-Ey üstâd! Sana ne oldu böyle? Güneş mi çarptı?”
Yaşlı gözlerle onlara bakıyor bilge:
“-Hayır” diyor, “Hayır. Güneş çarpmadı. Görmüyor musunuz buz nasıl eriyor. İşte zaman güneşinin altında bizim ömürümüz de bu buz gibi hızlı hızlı eriyip gidiyor. Ve biz ömrümüzü Allah(cc)’ın istediği şekilde değerlendiremiyoruz. Veyl bize! Yazıklar olsun bize”
İşte böyle Azîzân! Bağdat pazarındaki o güneş çarpmışlar bilgeyi anladılar mı bilmem. Pek ihtimal vermiyorum gerçi. Eğer anlayabilmiş olsalardı hepsi bilge olurdu.  
İnşallah biz o bilge kişiyi lâyıkıyla anlayanlardan oluruz. Zamanın kıymetini bilelim. Çünkü zaman elimizden akıp gidiyor. Bizi de yavaş yavaş eskitiyor. Üstâd Bâkî ne güzel söylemiş:
“Zâyi geçirme fırsatı kim bâğ-ı âlemin
Gül devri gibi devleti nâ-pâydardır.”
Ey Azîzân! Sana lütfedilmiş de bir ömür verilmiş. Bu senin için büyük bir fırsattır. Bu fırsatı ziyân etme zinhar! Uyanık ol, gözünü dört aç. Çünkü  gül mevsimi nasıl çok çabuk gelip geçiyorsa, işte bu dünya bahçesinin devri de çabucak gelip geçer. Şu an baharını yaşadığın dünya bahçesi birden kışa dönüverir de elin koynunda şaşkın şaşkın bakakalırsın.
Benden söylemesi. Kendine mukayyet ol. Muhabbetle...
!!!Yorumlarınızı Bekliyorum!!!
 kelesen5@hotmail.com

(30 günde bir Yenilenmektedir.)
 
 
  Bu Siteye Bugüne Kadar 96476 ziyaretçiGirdi. (Resmi İstatislik)Kasderci  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol